Hayatın Akışına Güvenmek?

Çağrı Küpeli
5 min readDec 10, 2020

Hepimiz zorlu bir yıldan geçiyoruz. Değişimlerin ve dönüşümlerin yılı. Öyle ki eminim pek çoğumuz için bu yıl bir ömür gibi geçiyor. En azından benim için öyle.

Photo by Laurentiu Iordache on Unsplash

Hayatın akışına güven” mottosunu uzun süre duyup ne anlama geldiğini anlamaya çalıştım. Ardından bu yılın başında henüz pandemi hayatımıza girmemişken hiç istemediğim bazı değişimleri başlatan oldum. Yıllarca biriken ve farkına varıp önlemler aldığını düşündüğüm pek çok konuyu aslında nasıl biriktirdiğimi ve beni artık geri dönüşün olmadığı bir yola soktuğunu fark edemedim.

Öyle ki bir anda ayağımın altındaki zemin kaydı ve popüler tabirle “burn-out” yani tükenmişlik içerisinde buldum. Önce iyi ve kaliteli bir ilişkinin bitmesine, ardından hayalim ve kariyerimi başka şekilde düşünemediğim ortağı olduğum işten de ayrılmama ve hayatı sorgularken anlamsızlığı ile artık yapamayacağımı düşündüğüm bir depresyon sürecine girdim. Tam bu zamanda pandemi hayatımıza girince en azından evde ve kendimi destekleyerek geçireceğim bir süreç resmen başladı. İyileşmenin ve iyileşmenin üreterek paylaşmakla olduğunu fark ettim ve daha da fazla üretmeye başladım.

Benzer bir süreci geçirenler için ne kadar zor olduğunu ya da atlatmak için şunları şunları yapın demenin gereksizliğini biliyorum. Ancak biraz ben ne yaptığımdan ve bu sürecin beni nerelere götürdüğünden bahsetmek istiyorum. Biraz dertleşme yazısı diyebiliriz. Biraz da hali hazırda günlüğüme yazar gibi yazmak istedim.

Çünkü başlığın altındaki asıl sorum şu:

Hayatın akışına nasıl güvenebiliriz?

Hayat gittikçe kötüye doğru gidiyor ve zora giriyor. Hani iyi şeylerin olduğunu görmek için uğraşmak ve çaba sarf etmek gerekiyor. Oysa hayatın akışına güvenmenin, çaba göstermeden rahat olacağın bir durum olması gerekiyor. İronik bir hal bu.

Photo by Markus Gjengaar on Unsplash

Hayatın akışında güvenip üretmeye ve hayata vermeye başlamak büyük bir keyif. Bu keyifi yaşatmak ve geliştimek için 60 haftadır devam ettiğim haftalık öğrenme ve gelişim odaklı podcast yayınıma, Youtube kanalımı ve ve haftalık bülteni ekledim. İnsanlara bu süreçte destek olabileceğim alanlar bulup birebir ya da grup halinde bu konuda yapabileceğimi yaptım ve bunların hepsi iyi hissettiren ve hayatla olan bağın güzelliği olarak geliyor. Ancak bazen bir an var ki orada nefesinin yetmediği ve yeni nefes alamadığını fark edip paniklemeye ve düşmeye başladığın bir an. Ben bunu çözdüğümü düşündüğümde hiç beklemediğim bir anda yeniden yaşadım.

Bu anlarda yılmazlık (resillience) becerisi, yani duygusal dayanıklılık geliştirebilmek için harika bir fırsat. Panik alanı ile öğrenme alanı neredeyse iç içe geçiyor ve bu anlarda panik alanında kaybolmamak için etkili mentor ve destekleyici kişilere ihtiyaç duyuyoruz. Bunlar yoksa öğrenme alanında kalmak imkansıza yakın. Tükenmişlik hali de tam bu noktada bizi içine çekiyor. Sıcak ve rahat bir yuva gibi.

Umut ne kadar yararlı?

Photo by Oxana Kuznetsova on Unsplash

Başlıktaki motto hayatın bizim için aslında iyi şeyler vereceğine ve her şeyin iyiye doğru gideceğine dair bir güven duymayı teşvik ediyor. Hayatın ilerleyişi içerisinde umutlu olmak ve umut etmenin bizim için en iyi şeyleri sunduğuna dair etkili bir inanış. İnanış diyorum çünkü bunun gerçekliğini deneylere tabi tutup anlamamız mümkün değil. Bu inancın temelinde de umut duygusu yer alıyor. Anda kalarak, şu anın ve sonrasındaki her şeyin daha iyiye gideceğine dair umut beslemek… Hayatın akşına güvenmek…

Bu noktada aklıma fareler ile yapılan bir deney geliyor. 1957 yılında Yale Üniversitesi’nden Prof. Curt Richter ve ekibi fareleri su dolu kapların içerisine atıyor. Fareler kaplardan çıkmak için 15 dakika boyunca çabalıyorlar ve sonra bir anda pes ederek kendilerini bırakıyorlar ve ölüyorlar. Bunun ardından Richter ve ekibi deneyi yeniden başlatıyor ve bu sefer 14. dakikada fareleri dışarı çıkarıyorlar ve fareler kurtuluyor. Ardından bu fareleri tekrar aynı kapların içerisin attıklarında ilginç bir şey oluyor. Fareler tekrar kurtulacaklarına dair umut ediyorlar ve bu sefer kaplarda 72 saat boyunca yüzüyorlar. İnanılmaz değil mi?

Hayatta bir şeyler başımıza geldiğinde ve tam her şeyi bitti derken bir an önümüze yeni fırsatlar çıktığında umudumuz artıyor ve fareler gibi çok daha uzun süreli bir umutla dolabiliyoruz. Umut hayatta kalmamızı zorluklarla mücadele etmemizi kolaylaştırıyor ve yılmazlık becerimizi de güçlendiriyor.

Ancak başımıza gelen kötü şeyler tekrar etmeye başladığında ve çabaladıkça çabaladıkça yeni fırsatlar oluşmuyorsa, ancak biz o kaplardan çıkacağımıza dair inanıyor ve umut ediyorsak çabalıyoruz. Ancak nereye kadar? Son nefesimizi alıp çabalamayı bırakacağımız zamana kadar mı? Yoksa hayatın akışına güvenip çaba göstermeden anda kalarak her şeyi bırakana kadar mı?

Nereye varmak istiyorum?

Ne demişti ünlü şahıs “Sen pizza değilsin, herkesi mutlu edemezsin”

Ben bu sorunun cevabını bilmiyorum. Ancak bildiğim kaliteli içerikler üreterek bunları paylaşma konusunda, birilerine faydalı olduğunu ve etkili olduğuna dair umut etmeyi bıraktım. 55 bölümdür her geçen bölüm daha kaliteli ve etkili içerikler oluşturmak ve paylaşmak için harcadığım emeğimin aslında bir yere gitmediğini artık görüyorum. Elbette dinleyenler, yararlandığını söyleyen en azından bana ulaşan 4–5 kişi var. Ancak bunları paralı olarak temin etmek isteyenler için binlerce lira harcayacakları içerikleri ücretsiz vermek sanırım içeriği değersizleştiriyor. Çünkü bir yerde para kazanmak gerekiyor. Yani aslında alınan nefeslerin paralı olduğunu içten içe bilsek de inkar ediyoruz. Oysa hayata şanslı ve parayı sorgulamadan doğmadıysak adım atmanın ve pandemi de hayatı sürdürmenin parasız olamayacağını fark etmek hayatın akışına güvenmeyi imkansız hale getiriyor.

Diğer içerik üreten kaliteli işler yapan ya da boş işler yapanlar gibi kimseyi ayırmıyorum. Üretilen ve paylaşılan her içerik değerli. Emek gösterildiğini ve bu emeğin karşılığını almayan pek çok içerik üreticisinin yanında bu emeğinin karşılığını alabilen de onlarca insan var. Bu en başında bahsettiğim gibi benim hayatın akşına güvenmeyi ve 1 yılı geçen süreden sonra üretmeyi ve paylaşmayı bırakmamın hikayesi.

Daha iyi olabilir daha etkili yapılabilir. Bu paylaşımımı okuyan kişilerden bu yanıtlar gelecektir ama fikirler uygulamaya dökülmediyse zorluklarını bilmenin ve bu zorluklara karşı yol almanın insanı ne kadar yıprattığını bilmediklerini de söyleyebilirim rahatlıkla.

Kıssadan hisse

Üretmek, paylaşmak için başladığım Merak Listesi podcast, youtube ve bültende iç motivasyonumu sağlayacak bir değişim ya da kırılma anını bir yıldır göremedim. Çünkü üretmek, bilgiyi harmanlamak, damıtmak ve özel olarak insanların tüketeceği şekilde paylaşmak zor bir iş. Ve bu işten para kazanarak hayatını sürdürebilmek gerekiyor. Ancak ben bu şekilde paylaştığım ve ürettiğim için girmem gereken işlere giremediğimi, almam gereken işlerin “fazla kalifiye” ya da “yetersiz” bulunarak reddedildiğimi gördüm. Kıssadan hissesi, artık hayatın akışına güvenmeyi bıraktığımı ya da belki bir süreliğine tatile çıktığımı söylemenin yolu.

--

--

Çağrı Küpeli

Eğitmen, Eğitim Tasarımcısı, Meraklı, Yaşam boyu öğrenen. @meraklistesi podcast yayını sahibi, @kupelicagri #egt